Prof. Dr.Gazi ZORER /
gzorer@anet.net.tr
9.04.2012 / 15:25:39
Hekimlerin Özgürlüğü Halkın Sağlık Güvencesidir...
Hekimlerin Özgürlüğü Halkın Sağlık Güvencesidir...
Hekim özgürlüğü, halkın önemli sağlık güvencelerinden biridir. Hekimlerin bağımsızlıklarını kaybetmesi, sıradan bir çalışan haline getirilmesi, mesleki, bilimsel ve sosyal motivasyonlarının yok edilmesi, sistemdeki olumsuzlukların günah keçisi olarak bilinçsiz halk yığınlarının önüne atılması, şiddete maruz bırakılması, sonuçta mutsuz, depresif hekimi, defansif tıp uygulamalarına iterek önemli bir halk sağlığı sorunu haline getirmektedir.
Bir Dünya Bankası projesi olarak son sekiz yıldır uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Projesi, bu süreçte sağlık alanında çok önemli değişikliklere yol açtı. Özellikle hastanın hekime ulaşmasında sağlanan kolaylıklar, aldığı reçete ile istediği eczaneden ilacını temin edebilme rahatlığı, özel hastanelerin sisteme entegre edilmesi, aile hekimliği sisteminin tüm ülkeye yayılması ile genel sağlık sigortası (GSS) kapsamına alınan hemen herkese mahallesinde/semtinde bir aile hekimi tanımlanması ve basit sağlık sorunlarının burada çözülmesi, reçete yazdırma taleplerinin karşılanması, üstelik GSS uygulamalarının en önemli özelliği olan sevk zincirini de uygulamayarak (yani önce aile hekimine gideceksin, acil durumlar dışında hastanelere başvurduğunda giderini kendin karşılarsın kısıtlaması dahi olmaksızın) isteyenin özel, isteyenin devlet hastanesi hatta üniversite hastanesine başvurmasına izin veren AKP hükümeti, bu uygulamaları ile halkta geniş çaplı bir memnuniyet yarattı. Bu tatmin, seçimlerde AKP’nin yükselen oy oranlarına ciddi katkılarda bulundu. Ancak 2003’te 10-12 milyar dolar olan toplam sağlık harcaması şimdilerde 50 milyar doları aştı. Bütçe iyiden iyiye zorlanmaya başladı. Bu sürdürülmesi imkânsız uygulamalar halktan alınmaya başlanan ve giderek artan katkı payları ile sürdürülmeye çalışılıyor. Sağlıkta Dönüşüm Projesi uygulamaları halkta olumlu algılar yaratırken hizmeti yürüten ekibin lideri olan hekimler açısından her şey kötüye gitti. Hekimlerin çalışma özgürlükleri kısıtlandı. Önce özel hastane ve tıp merkezlerine kadro kısıtlamaları getirildi. Sonra, kurumlar arası geçişler için Sağlık Bakanlığı’ndan izin alınması şartı getirildi. Ardından çıkarılan Tamgün Yasası ile mesai sonrası muayenehane veya başka bir sağlık kuruluşunda çalışmak yasaklandı. Anayasa Mahkemesi, sağlık hizmetinin doğrudan insan hayatı ile ilgili, ertelenemez, her şartta ulaşılabilir bir hizmet olması gerektiğinden hareketle, yasanın önemli kısıtlayıcı maddelerini iptal etti. Bu kez Sağlık Bakanlığı başka yönetmelikler çıkararak aynı yasakları sürdürmeye devam etti. Hukuksal karmaşa ve keyfi uygulamalar sürüyor. En sonunda muayenehanelerin fiziki şartları için karşılanması mümkün olmayan kurallar konularak yeni muayenehanelerin açılması neredeyse imkânsız hale getirildi. Bu uygulamalar halkın gözünde “iyi” gibi göründü. Zaten “Bu doktorlar da çok para kazanıyordu”, “Muayenehaneler olmasındı”. Bakın sonuçta ne oldu: Üniversite ve eğitim hastanelerinde görev yapan yüzlerce deneyimli ve nitelikli hekim buralardan ayrıldı. Eğitimin niteliğinde düşmeler başladı. Pek çok özellikli hizmet, kamu hastanelerinde verilemez oldu. Aksayan tedaviler gazetelerde yer aldı. Halk şikâyetçi olmaya başladı. Aslında halkın anlaması / algılaması pek de kolay olmayan, son derece tehlikeli bir durum ortaya çıktı. Hekimler bu politikaların sonucunda ya özel hastanelerde ya da kamu hastanelerinde kapıkulu olmaya zorlandı. Çünkü çalışma özgürlükleri tamamen kısıtlandı. Devlet hastanelerinde 5-10 dakikada hasta bakmaya zorlayan idari, performans baskısı, özel hastanelerde ise ciro baskısı, hekimlerin bağımsız düşünmesi, hastanın tanı ve tedavisinde en az hata ile en doğru kararı verebilmesi için şart olan bağımsızlığını ve özgürce karar verme şartlarını yok etti. İşte bu noktada, hastaların aldığı hizmet kalitesinin olumsuz etkilenmeye başladığı bir durum ortaya çıkıyor. Hekimlere getirilen sınırsız zorunlu mali mesuliyet sigortası hekimlerin cesaretini kırıyor, onları daha az riskli işlemleri yapmaya itiyor. Sağlık hizmet kalitesinde düşmeye yol açıyor. Üniversiteler ve devletin eğitim araştırma hastanelerinde uygulanmakta olan performans sistemi bu hastanelerdeki eğitime ayrılan süreyi yok ederek sadece şimdiki hekimlik kalitesini düşürmekle kalmıyor, gelecek kuşakların da sağlığını tehdit ediyor. Eğitici niteliğine sahip hekimlerin eğitim süreçlerinin dışına itilmesi 20-30 yıllık yoğun emeğin sonunda elde edilen müthiş deneyimlerin bundan sonraki kuşaklara aktarılmasını da engelleyerek tedavi edici hekimlik açısından tüm toplumun geleceğini riske atmış oluyor. Denilebilir ki, bu uygulamaların sonucunda çok iyi yetişmiş ve deneyimli bir hekimlik kuşağı, üniversite ve eğitim hastanelerinde yok edilmiştir. Bu deneyim birikiminin tekrar oluşumu için bundan sonra bir 20-30 yıl daha gerekmektedir. Yetişmiş insan gücü değerinin bilinmediği ülkemizde, Bakanlık bir yandan hekim sayısının yetersizliğini öne sürerken, yaptığı bu uygulamaların tutarlı hiçbir tarafı olmadığı açıktır. Bu arada çok sayıda genç emekli hekimin de kadro kısıtlamaları nedeniyle “işsiz” kaldıkları, bir diğer acı gerçektir. Sadece İstanbul’da 3.000’in üzerinde hekim çeşitli nedenlerle çalışamamaktadır. Oysa bakanlık hekim ithal etmek için yasal düzenlemeler yapmaktadır. Bundan sonraki süreçte, hem karar vericiler (yürütme, yasama ve yargı) hem de halk bu olumsuzluklarla ilgili doğru ve dürüst bir şekilde bilgilendirilmeli ve kamuoyu oluşturulmalıdır. Başta konunun uzmanı olan hekim kuruluşları, Türk Tabipler Birliği ve Tabip Odaları, bilim dalı dernekleri, bugüne kadar yeterince yapmadıkları halkı bilgilendirme görevlerini bundan sonra etkili bir şekilde yerine getirmelidirler. Hekim özgürlüğü, halkın önemli sağlık güvencelerinden biridir. Hekimlerin bağımsızlıklarını kaybetmesi, sıradan bir çalışan haline getirilmesi, mesleki, bilimsel ve sosyal motivasyonlarının yok edilmesi, sistemdeki olumsuzlukların günah keçisi olarak bilinçsiz halk yığınlarının önüne atılması, şiddete maruz bırakılması, sonuçta mutsuz, depresif hekimi, defansif tıp uygulamalarına iterek önemli bir halk sağlığı sorunu haline getirmektedir. Karar vericilerin ve halkın bu gerçeği algılaması ve hekimlere gereken desteği vermesi ile hekim bağımsızlığının, özgürlüğünün yeniden sağlanması, en azından bir boyutu ile geniş halk yığınlarının kaliteli ve nitelikli sağlık hizmetine ulaşması için tekrar umutların yeşermesini sağlayabilir.