Prof. Dr.Gazi ZORER /
gzorer@anet.net.tr
1.04.2011 / 19:04:10
Tüm Hekimlerin Birlik ve Dayanışması Sağlanmalıdır
Sağlıkta Dönüşüm Projesi (SDP) nin devreye sokulduğu 2003 yılından bu yana hekimlerin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi.
TÜM HEKİMLERİN BİRLİK VE DAYANIŞMASI SAĞLANMALIDIR.
AYMAZLIKTAN KURTULUN! ALDIRMAZLIKTAN VAZGEÇİN! ARTIK TEPKİ GÖSTERİN! Sağlıkta Dönüşüm Projesi (SDP) nin devreye sokulduğu 2003 yılından bu yana hekimlerin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Önce, mecburi hizmet tekrar devreye sokuldu. Sadece asistan hekimlerle tıp öğrencileri tepki duydular, hekimlerin geri kalanları bir şey demedi. Onları ilgilendiren bir şey yoktu! Sonra Genel Sağlık Sigortası (GSS) yasası çıktı, muayenehaneler sistem dışı bırakıldı. Bazı muayenehane hekimleri rahatsızlık duydu, diğerleri ilgilenmedi bile, öteki hekimler hiç alakadar olmadı. 2008 Şubatında Özel Hastane ve Tıp Merkezlerine kadro sınırlaması getirildi. Bu kısıtlayıcı kararın hekimlerle ilgili olduğu anlaşılamadı bile, sadece işletmelerin sorunu gibi algılandı (aslında en kritik, kırılma noktasıydı).
Polikliniklerin ve Tıp Merkezlerinin 4 yıl içerisinde kapatılması ya da üst düzey standartlara uyum sağlanması istendiğinde sadece polikliniklerde çalışan hekimler tepki gösterdi. Diğer hekimler ne olduğunu bile anlamadılar. Onları ilgilendiren bir şey yoktu! İşyeri hekimliği ile ilgili üst üste kısıtlayıcı kararlar alındı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) devamlı hukuksal mücadeleyi sürdürdü. Bazı kararlar iptal edilmekle birlikte, hekimlerin çalışma alanları biraz daha kısıtlandı. İşyeri hekimliği yapan hekimlerden başka kimse duymadı bile. Sağlık ocaklarının kapatılması ve aile hekimliğine geçiş sırasında 20.000 i aşkın hekim ellerine biraz daha fazla para geçmesi karşılığında 657 sayılı yasanın tüm avantajlarını kaybettiler. Artık hiçbiri devlet memuru değil. İş güvencesi bitti.
Tam-gün yasası çıkarıldığında part-time çalışan 17-18.000 hekim olumsuz etkilendi, cılız tepkiler çıktı. Diğer meslektaşlar ilgisiz kaldılar. Bu yasanın sadece bir Tam-gün çalışma yasası olmadığı tüm hekimlerin çalışma özgürlüklerinin kısıtlandığı anlaşılamadı. Yine onları ilgilendiren bir şey yoktu! Ardından, muayenehaneleri kapatmayı misyon edinmiş Sağlık Bakanı bu kez hastane ve tıp merkezlerinden talep ettiği, ancak bakanlığa bağlı tesislerin çoğunda bulunmayan fiziki özellikleri, muayenehanelerden isteyen bir yönetmelik yayımladı. Konu halen Danıştay'ın gündeminde, yine muayenehanesi olmayan hekimler pek bir şey hissetmediler.
En son 6 Ocak 2001 de yapılan değişiklik, muayenehane açmayı ruhsata bağladı (hekimlerin çalışma özgürlüklerini bitiren ve son noktayı koyan antidemokratik bir karar). Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ücretlerine 4 yıldır zam yapılmıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile anlaşmalı özel hastanelerde çalışan hekimlerin gelirleri düşüyor. En azından enflasyon ile ilişkili olarak artırılsın diye talep eden bir hekim organizasyonu yok. Kamu hastanelerinin de daha fazla performans ödemesi yapacak durumu yok, buralarda da hekimlerin gelirleri düşmeye devam ediyor. Bazı özel hastaneler hekimlerin hak edişlerini sürekli gecikerek ödüyor. İlk ciddi tepkiler Ekim 2010 da İstanbul Tabip Odası (İTO) nun yaptığı basın açıklamasının ardından Aralık 2010 da Taksim'de yapılan protesto yürüyüşü ve basın açıklaması oldu. Diğer hekimler, özel hastanelerde çalışmayanlar, onları ilgilendiren bir şey var mı?
Emekli olan hekimler iş bulamıyor, özel sektörde kadrolar dolu, muayenehane açmak şu anda fiilen imkansız. Herhangi bir işi olan hekimler bunu biliyor mu? Ülkemizde tıp fakültesi sayısı 74 oldu. Tıp öğrencisi kontenjanı 8090'i (2010 rakamı) buldu. Sağlık Bakanı ısrarla her yıl 13.500 tıp fakültesi mezunu hedefine koşuyor Çok değil, gelecek 10 yıl içerisinde açık hekim işsizliği ve hekim emeğinin çok daha değersizleşeceği bir sürece doğru hızla gidilmektedir. Son 5-6 yılda peş peşe uygulamaya konulan yasa, yönetmelik, genelge ve tüm uygulamalar yukarıda sıraladığımız gibi dalga dalga gelmiş ve tüm hekim kategorilerine birer birer darbe vurmuştur. Bu sürece karşı şu anda sayıları 115.000 ini aşan hekimler yeterince tepki gösterememişler ve sürekli kaybetmişlerdir. TTB nin kurumsal çıkışları hukuksal mücadele dışında bir sonuç alamamıştır, hükümetin hukuk tanımaz uygulamaları bu mücadeleyi de büyük ölçüde sonuçsuz bırakmaktadır. Ne yapmalı?
Birinci hedef, tüm hekimlerin birlik ve dayanışmasının sağlanmasıdır. İkinci aşama ise tüm bu uygulamaların sonuçta halk sağlığını olumsuz yönde tehdit eden yanlış uygulamalar olduğunu tüm topluma anlatmaktır.
Öncelikle hekimlerin birlik ve dayanışmasının sağlanması, bu amaçla tüm hekimler ve örgütleri, bilim dalı dernekleri, tıp dernekleri hızla aydınlatılmalı, bilgilendirilmelidir. Artık bu aymazlıktan, aldırmazlıktan ve eylemsizlikten kurtulmak gerekiyor. Toplumsal bir baskı grubu olarak hekim örgütleri aynı platformda bir araya gelmelidir. Bu platformun asgari paydası hekimliktir. Hekimlerin çalışma ve yaşam koşullarının sürekli kötüleşmesi, yukarıda sıraladığımız son 5-6 yıldır yapılan uygulamalar, aynı zamanda halkın sağlık düzeyini düşürecek uygulamalardır. Hekimler kendilerini tüm topluma anlatabilmelidir. Bu konuda çağdaş, modern iletişim teknikleri en profesyonel yöntemler kullanılarak yapılabileceği gibi. Mesleğimizin önemli ayrıcalığı olan tüm halkla yüz yüze iletişimde olma özelliği ile her hekim birebir bu durumu halka açıklamalıdır. Bunun için gerekli pratik yöntemler geliştirilmelidir. Örneğin, tüm hekimler poliklinik odalarındaki panolarda aynı günde aynı mesajı milyonlarca insana iletebilirler. 2009 yılında kamuda ve SGK anlaşmalı sağlık tesislerinde kayıtlı, muayene edilen hasta sayısı (1.,2. ve 3.basamakta) yaklaşık 500.000.000 olup, kişi başına sağlık kuruluşlarına başvuran sayısı 6.79 olarak verilmektedir. Bir diğer deyişle hekimler iki ay içerisinde tüm nüfus ile yüz yüze temas etmiş olmaktadır.
Kategorik olarak her hekim grubunun farklı sorunları gibi görünen problemler, aslında tüm hekimlerin sorunudur. Tıp fakültesini bitirdikten, aktif hekimliğe son verilene kadar geçen 40-50 yıllık uzun süreçte, her hekim farklı aşamalarda, değişik kategorilerde hizmet etmektedir. Birincisi, bu anlamda sürekli değişen bir durum söz konusudur. Pratisyen hekim - asistan hekim - uzman hekim - muayenehanesi olan - olmayan, eğitici kadrolarda görev alan ve emekli olan hekim gibi. Bunlardan en az 2 - 3'ü tüm hekimler tarafından yaşanan süreçlerdir. İkincisi ve en önemlisi ise; çalışma koşullarının sınırlanması ve bununla doğrudan ilişkili olarak hekim emeğinin değersizleştirilmesidir. Hükümetin aldığı kararlar sistematik olarak bu stratejik süreci tamamlamaya yöneliktir. Son darbe hekim enflasyonu yaratılarak vurulacaktır. Taktiksel olarak böl-yönet yöntemi kullanılmaktadır. Her adımda farklı bir hekim kategorisine darbe vurulmakta olup, hekimlerin aymazlığı, örgütsüzlüğü aşılmadıkça aydınlık bir gelecek görülemiyor. Çözüm başta söylediğimiz gibi tüm hekimlerin birlik ve dayanışmasının sağlanmasıdır. Ayrıştırıcı ve farklılaştırıcı konulardan uzak durup, var olan tüm örgütlü hekim kesimleri hızla organize olmalıdır. En geniş hekim birlikteliği için TTB ve Tabip Odaları başta olmak üzere bilim dalı dernekleri ve diğer tıp dernekleri ortak bir platform çerçevesinde bir araya getirilmelidir. Bu süreçte kamuoyu aydınlatılmalıdır. Toplumun örgütlü kesimleri, sendikalar, meslek odaları, dernekleri, medya ve siyasi örgütlerle her düzeyde iletişim sağlanmalı, ayrıca yukarıda önerdiğimiz yüz yüze iletişim olanağından azami ölçüde yararlanılmalıdır. Ülkemizde var olan üretim, tüketim v e iletişim ilişkileri göz önüne alınarak uzman-profesyonel bir tarz benimsenerek bu amaca ulaşılabilir. Yeter ki, tüm hekimlerin birlik ve dayanışması sağlansın. Gün, aymazlıktan kurtulma, aldırmazlıktan vazgeçme ve eyleme geçme günüdür.
Doç. Dr. GAZİ ZORER